divan edebiyatı ve halk edebiyatı- KİM KİMDİR ?

1. “16.yüzyıl saz şairlerindendir. Koçaklamalarıyla tanınır. Şiirlerinin ana teması yiğitlik ve savaştır. Halk şiiri geleneği içinde yetiştiği için şiirlerinde klasik şiirimizin izleri yoktur. Dili sade, anlatımı yalındır. Bolu Bey’ine karşı mücadeleler etmiştir. Bu kişi Celali İsyanları’na karışmış, Robin Hood misali zenginden aldığını yoksullara dağıtmıştır. Rivayete göre babasının intikamını almak için daha çıkmıştır.”
KÖROĞLU

2. “11.yüzyılın İslami Türk edebiyatını bilinen ilk yazarıdır. Türkistan’ın Balasagun şehrinde doğmuştur. İyi bir eğitim almıştır. En önemli eseri Kutadgu Bilig’dir. Bu eserinde insan karakterini “ adalet, devlet, akıl ve kanaat “ olmak üzere dörde ayırıyor. Bunları eserde somutluyor. Adaleti “ Gündoğdu “ adlı bir padişah, devleti “ Aytoldı “ isminde bir vezir, akılı “ Ögdülmüş “ adlı vezirin oğlu ve kanaati de “ Udgurmuş “ adlı vezirin kardeşi şeklinde canlandırıyor. Eser baştanbaşa bunların karşılıklı konuşmaları ve tartışmalarından ibarettir. Bunların dışında eserde o zamanki Türk toplumunun bütün katmanlarından insan vardır. Bir çeşit siyasetname sayılan bu eseri, İslami Türk edebiyatının ele geçen ilk ürünlerindendir.”
YUSUF HAS HACİP

3. “Türkçenin Arapça ile koşu atları gibi yarış edebileceğini” göstermek, Türk dilinin zenginliğini, her duygu ve düşünceyi ifadeye elverişli olduğunu ispat etmek gibi bir düşünceyle Divânü Lügati’t Türk adlı sözlüğü hazırlayan bu sanatçı 11. yüzyılda yaşamıştır. Onun bu eseri kültür tarihimizin çok önemli bir ürünüdür.”
KAŞGARLI MAHMUD

4. “17. yüzyılda yaşamış ve Kâtibi, Kuloğlu, Kayıkçı Kul Mustafa gibi şairlerin etkisi altında yetişmiştir. Şiirlerinden Anadolu’nun birçok şehrini gezdiği, Mısır, Libya ve Rumeli’de bulunduğu, uzun yıllar gurbette yaşadığı anlaşılmaktadır. Etkileri Milli edebiyat akımı ve Cumhuriyet devri şairlerine kadar gelmiştir. Şair, Divan ve Tekke şiirinin etkilerine kapılmamış, hayata ve halk zevkine bağlı olarak aşk, gurbet, sevinç, üzüntü gibi duyguları dile getirmiştir. Şiirlerini en çok koşma ve semai tarzında söylemiştir.”
KARACAOĞLAN

5. “O, belirti bir sevgiliyi değil, bizzat “ aşk’ın kendisini sevmektedir. Olgunlaşma ve kurtuluş sırrını aşkta bulmuştur. İnsanı, aşkın cefasının olgunlaştıracağına inanır. Ona göre kavuşma arzusu çok kuvvetli olmalı ama kavuşma gerçekleşmemelidir. Nitekim Türkçeye kazandırdığı ölümsüz “ Leyla ile Mecnun “ mesnevisinde Mecnun; aşkıyla yanıp tutuştuğu Leyla, çölde onu arayıp bulduğu halde kendisine dönüp bakmaz. Bu aşk anlayışı Tasavvufun aşk görüşüne benzer; ama şairin aşkı tamamen tasavvufi de değildir.”
FUZULİ

6. “Zaman zaman başından geçen olayları bir fıkra şeklinde mizahla süslemiştir. Kendisini Keşan’a sürgüne götüren arabanın aynasından yüzünü görerek anlatışı Türk şiirinde yeni bir söyleyiş kabul edilmektedir. Bu yüzden en tanınmış yapıtı ‘Mihnet-i Keşan”dır. Sanatçının iki “Divan”ı ve ‘Gülşen-i Aşk” adlı mesnevisi başlıca yapıtları arasındadır.”
KEÇECİZADE İZZET MOLLA

7. “Yaşamını bilime ve kitaplara adamıştır. Bir yakınının ölümünden sonra kendisine kalan mirasla pek çok kitap almıştır. Batı bilimlerine ilk pencereyi açan kişidir. Fransızca ve Latince öğrenmiştir. Tarih, coğrafya, bibliyografya (kitap bilgisi), sosyoloji alanlarında ciddi emek ürünü olan yirmiden fazla eseri vardır. 20 yılda tamamladığı, on beş bine yakın kitabın konuları ve yazarları hakkında bilgi veren kitabı çok önemlidir.”
KÂTİP ÇELEBİ

8. “İran hükümdarlarından Keykavus’un XI. yüzyıl yazdığı Kabusname’yi XV. Yüzyılda II. Murat’ın isteği üzerine çevirerek, şair olmak isteyenlere bir şiirin özellikleri konusunda öğütler sunup sade nesir örneği vermiştir.”
MERCİMEK AHMET

9. “Kayseri kadısı Şemsettin Mehmet’in oğludur. Babasının görevi nedeniyle Kahire ve Halep’te bulunur. İslami ilimlerin yanı sıra astronomi, tıp eğitimi görür. Babasının ölümü üzerine Kayseri kadısı olur. Bölgesindeki iç karışıklıklardan yararlanarak kendini Sivas’ta sultan ilan eder. Akkoyunlularla yapılan savaşta tutsak düşer ve öldürülür. Şiirlerinde Azeri Türkçesin özellikleri görülür. Eserlerinde aşk ve kahramanlık temalarının yanında tasavvufa da yer vermiştir. “
KADI BURHANETTİN

10. “Şair, dönemindeki aksaklıkları ele almış, bazı yöneticileri yerden yere vurmuştur. Halk şiirine hicivle mizah karışımı değerli örnekler kazandırmıştır. Edebiyatımızda başarılı taşlamalar söylemiştir. Aruzla da yazmakla birlikte, gerçek kişiliği hece ile yazdığı koşma, nefes, destan semai, devriye tarzındaki şiirlerinde görülür.”
SEYRANİ

11. “Divan şiirinin ilk büyük şairi olarak kabul edilir. Nahcivan seferinden dönem Kanuni’ye bir kaside sunar ve padişahın ilgisini çeker. Zati’yi örnek olarak başladığı şiirinde kendi kişiliğini bulduktan sonra devlet işlerinde çeşitli görevler yapar. Kanuni’in ölümü üzerine Divan şiirinin içtenlik dolu en güzel mersiyelerinden birini yazar. Ölçü ve uyakları kullanışta kendine kadar gelen şairleri ve çağdaşlarını aşmıştır. Şiir dili içine İstanbul Türkçesini, deyimler, halk söyleyişlerini yerleştirmiştir. Yabancı sözcük ve tamlamaları bol kullanmıştır. Özellikle kasidelerinde ve Kanuni mersiyesinde kullandığı dil daha da ağırdır.”
BAKİ

12. “Erzurum ve Trabzon medreselerinde okuduktan sonra İstanbul’a gelir. Bir süre sonra devlet memurluğu yapar. Divan edebiyatından etkilenerek aruzu da kullanan bu XIX. yüzyıl ozanı Divan sahibidir ve bu Divan’ını saraya takdim etmiştir. Asıl ürünü hece ile yazdığı fakat divanına almadığı yergi ve taşlamalarıyla sağlamıştır. Sergüzeştname’nin dışında nesirlerini topladığı Kitab-ı Hikâye-i Garibe adlı yapıtı da vardır.”
BAYBURTLU ZİHNİ

13. Edebiyatımızın ilk mizah ve hiciv şairi sayılır. Çağdaşlarına yönelttiği yergilerle çağının nefret edilen ozanı da olmuştur. Kendi yaşamı da bu yüzden sona ermiştir.
NEFİ
14. “XVI. yüzyıl tasavvuf şairlerindendir. Sivas’ta yaşamıştır. Hayatı efsanelere konu olmuştur. Kanuni zamanında, Doğu Anadolu’da patlak veren bir isyana katılmış ve bu isyana ilişkin izlenimlerine şiirlerinde yer vermiştir. Hızır Paşa tarafından Sivas’ta idam ettirilmiştir. Son derece lirik şiirleri ve yalın bir halk dili vardır. Okuryazar olmadığından, şiirlerinde yalnızca hece ölçüsünü kullanmıştır. Din dışı konularda söylenmiş şiirleri de çoktur.”
PİR SULTAN ABDAL

15. “13. yüzyılda yaşamış Mevlevi tarikatının kurucusudur. İyi bir eğitim görmüştür. Farsça, Arapça, Rumca, eski Yunanca bilir. Tasavvuf felsefesi, mitoloji ve tarih konularında derin bilgisi vardır. Kaynağını insan sevgisinden alan bir düşünürlükle içten duyguları ve coşkuları dile getirmiştir.”
MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ

16. “XI. yüzyılın sonlarında Batı Türkistan’da doğdu. Çocuk yaşlarında anne ve babasını kaybetti ve Yesi şehrine geldi. Tasavvuf yoluna girdi ve ölünceye kadar bu yolda vasıflı insan yetiştirmek için çaba sarf etti. Kurduğu tarikatla Orta Asya’da etkin olduğu gibi Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli rolü oldu. Türk Tasavvuf Edebiyatımızın öncüsü ve kurucusu olarak kabul edilir. Hece vezni ile yazdığı didaktik bir divanı vardır.
HOCA AHMET YESEVİ

17. “Toplumcu, didaktik şiirleri vardır. Kötüleri, fakirliği, mevki düşkünlüğünü eleştirir. Bunlara çözüm önerir. Şiir ile düşünceyi birleştirir. Hikmetli sözlere, atasözlerine yer vermiştir. Akıcı bir dili vardır. 17. yüzyılda yaşamıştır. Hayrabad, Hayriyye, Tuhfet-ül Haremeyn, Divan, Surname eserlerinden bazılarıdır.”
NABİ

18. “15. yüzyıl Bektaşi şairlerindendir. Asıl adı Gaybi’dir. Abdal Musa’nın tekkesinde kırk yıl kulluk etmiştir. Şiirleri ve didaktik tarzda yazıları vardır. Hece’nin yanında aruzu da kullanmıştır. Bektaşilik ilkelerini softa bir görüşle alay derecesinde savunmuştur. “Gülistan” ve “Gevhername” adında şiir kitabı ve bir de Divanı vardır.”
KAYGUSUZ ABDAL

19. “14.yüzyıl Tekke Halk Edebiyatı şairidir. Ankara’da Bayramiyye tarikatını kurmuştur. Güçlü bir medrese eğitimi almıştır. Yunus Emre etkisinde sade bir dil ve lirik bir anlatımla dile getirdiği şiirlerinden yalnızca birkaç tanesi bilinmektedir. Hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsünü de kullanmıştır. Sade ve coşkun bir dili vardır.”
HACI BAYRAM-I VELİ

20. “Divan şiirinde “ mekân, somut çevre “ kaygısı yoktur. Ama 18.yüzyılda yetişen mahallileşme ( yerlileşme ) akımının en büyük temsilcisi olan sanatçı, yaşadığı ve vurgunu olduğu şehri, İstanbul’u şiirlerinde baştanbaşa bir resim dekoru gibi işleyerek, hatta İstanbul için şiirler yazarak bu anlayışı kırmıştır. Beşiktaş, Hisar, Göksu, Çubuklu ve Kâğıthane semtleri onun şiirinde sokakları, camileri, lale bahçeleri, çeşmeleri, insanlarının kıyafetleri, eğlenceleri ile canlı bir biçimde yer alır.”
NEDİM

21. “Çağatay Türkçesinin en büyük şairidir. Divan edebiyatında ilk hamse sahibi olan kişidir. ilk “şairler tezkiresi” olan “Mecalis’ün Nefais” onun eseridir. Türkçenin güzelliklerini görerek, onun Farsçadan daha üstün olduğunu ilk söyleyen dilcimiz odur.” Muhakemet’ül Lugateyn” adlı sözlükte Farsça ile Türkçeyi karşılaştırmış ve Türkçenin üstün olduğu sonucuna varmıştır. Türk dil birliğini kurmaya çalışmış ve bu amaçla şiirler yazmıştır “
ALİ ŞİR NEVAİ

22. “17.yüzyıl halk şairidir. Türkmen aşiretleri içinde yetişmiştir. Halk edebiyatı geleneklerini sürdürmüştür. Sadece bir konuşma dili kullanmış, dil ve ölçü bakımından Divan etkisinden uzak kalmıştır. Mecazlarının öğelerini hep çevresinden ve doğadan almıştır. Halk Edebiyatı’nda aşk ve doğa şairi olarak ün salan, “ güzelleme “ şairi olarak bilinen halk ozanıdır. Halk şiirinin en önemli temsilcilerindendir.”
KARACAOĞLAN

23. “15.yüzyılın en büyük Divan şairi kabul edilmektedir. Şair, Fars yazınının biçim ve özle ilgili özelliklerini şiirimize getirmiş, Divan şiirini daha üstün bir düzeye çıkartmıştır. İnce, zeki ve nükteci bir kişiliği olan şair, pek çok kaside yazmıştır. Daha çok gazel, kaside ve mesnevi nazım biçimlerinde başarı göstermiştir. Çağının dilini başarıyla kullanan şair, divanındaki bol mecazlı anlatımında, “ Harname “’deki nükteli söyleyişinde, “ Hüsrev ü Şirin “’deki yalın anlatımında aynı başarıyı göstermiştir.”
ŞEYHİ

24. “Ferman padişahın dağlar bizimdir ” dizesiyle ün kazanan ve 19. yüzyıl Halk şiirinde- ki yerini alan sanatçı hem söyleyiş hem de konu ve duyarlıkları bakımından diğer halk ozanlarından ayrılır. Aşk, doğa ve yiğitlik temalarını temiz bir Türkçeyle ve koşma, türkü gibi nazım biçimleriyle işlemiştir. Osmanlı hükümetince yerleşik düzene geçirilmek istenen Avşarlar, toprağa yerleşmek istemeyince hükümet kuvvetleriyle çatışmış, sanatçı da Avşarları desteklemiştir.”
DADALOĞLU

25. “Divan Edebiyatının en usta şairi olarak kabul edilir. İstanbul’da doğmuş, yetişmiştir. Mevlevi tarikatına girerek şeyhlik mertebesine kadar yükselmiştir. 24 yaşında divan sahibi olacak kadar genç yaşta şiirde ustalaşmış, iki yıl sonra da edebiyatımızın ünlü eserlerinden Hüsn ü Aşkı yazmıştır. Bu mesnevisinde alegorik biçimde ilahi aşkı işler. Klasik Divan Edebiyatı temalarını işlediği şiirleri de sevilir. Zarif, zengin ve akıcı bir dili vardır.”
ŞEYH GALİP

26. “Mısra söyleyişi, nazım dili, zevki ve mecaz ustalığı ile kuruluş devrinin (15. yüzyıl) en büyük şairi sayılır. Yıldızı en fazla Fatih döneminde parlar. Onun hocası ve sözüne güvendiği bir insandır. Şair Ali Şir Nevai’ye nazireler de söylemiş ve onun İstanbul’da tanınmasını sağlamıştır. Çağdaşlarından ayrı olarak tasavvufa elden geldiğince az yer vermiştir. Aruz veznini Türkçeye uygulamakta ve dili güzel kullanmakta kendine kadarki şairlerin en üstünüdür. Tarih düşürmeyi manzumelerde bir sanat haline getiren odur.”
AHMET PAŞA

27. “Avrupalılar arasında “Hacı Kalfa” diye tanınan 17. yüzyılın bu ünlü bilgini, yaşamını okumakla ve kitap yazmakla geçirmiştir. Arapça ve Farsçadan başka Latince ve Fransızcayı da öğrenmiş, din ve devlet işlerinin ayrılması gerektiğini savunmuş, boş inançlara karşı çıkmıştır. En büyük ve en önemli esen “ Keşfü’z-Zünun ”dur. Bu eserde, bilimin tanımı amacı, bölümleri ile 300 kadar bilim açıklanmış, 15.000’den çok eser, konuları ve yazanlarıyla tanıtılmıştır.”
KÂTİP ÇELEBİ

28. “17.yüzyıl Halk şiirimizin en ünlü şairlerinden biridir.Şiirlerinden; Güney illerimizde yaşadığı, Aydın, Niğde, Tokat, Ankara, Kayseri, Konya gibi pek çok ilimizi gezdiği; Mısır, Trablus ve Rumeli’de bulunduğu anlaşılmaktadır.Şair, Divan ve Tekke şiirinin etkisinde kalmamış, aruz veznini kullanmamıştır.Geleneklere, hayata ve halk zevkine bağlı kalmış,; şiirlerinde aşk, gurbet temalarına yer vermiş; tabiat güzelliklerini, kır, köy hayatını, aşk, sevinç ve üzüntülerini dile getirmiştir.Daha çok koşma, semai, az sayıda destan söylemiştir.“

KARACAOĞLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.